İç savaşın sonlanması komünist köylülerle büyük toprak sahipleri arasındaki çatışmaların sonlanması anlamına gelmedi. Zaten komünistler hükümetten ve araştırma komisyonundan tamamen dışlanmıştı, bu bağlamda barış yalnızca Muhafazakâr ve Liberal Parti arasındaki çatışmaları sonlandırmak anlamına geliyordu.
SERHAT TUTKAL
Kolombiya’da La Violencia adıyla bilinen ve 1946-1958 yılları arasında Liberal Parti ve Muhafazakâr Parti arasında gerçekleşen iç savaşın cinayetler ve katliamlarla dolu bir dönem olduğunu geçen yazıda göstermeye çalışmıştım. Şiddet olaylarının önüne geçmek bahanesiyle Gustavo Rojas Pinilla tarafından yapılan askeri darbe ve sonrasında oluşturulan cunta hükümeti dönemi de katliamlar ve cinayetlerle dolu bir dönem olmuştu. Sonunda Liberal Parti ve Muhafazakâr Parti’nin anlaşması ve yapılan plebisitte yüzde 95 oranında evet oyu çıkmasıyla sandalyelerin bu iki parti arasında dağıtılacağı ve başkanın bir dönem Liberal Parti’den bir dönem ise Muhafazakâr Parti’den seçileceği Ulusal Cephe hükümeti kurulmuştu. Bu yazıda Ulusal Cephe hükümetinin ilk aylarında ortaya çıkan iki önemli siyasal gelişmeye değineceğim. Bunlardan ilki iç savaşa dair kurulan araştırma komisyonu, ikincisiyse darbeci general Rojas Pinilla’nın yargılanmasıdır.
La Violencia araştırma komisyonu
Kolombiya’da Ulusal Cephe (Frente Nacional) döneminin başlamasından birkaç ay önce, darbeci Rojas Pinilla’yı görevden alan geçiş dönemi askeri cunta hükümeti tarafından kurulan araştırma komisyonu göreve başladı. Mayıs 1958-Ocak 1959 tarihleri arasında faaliyet gösteren bu komisyonun oluşturulması pek kolay olmadı. Cunta hükümeti komisyonun sekiz üyeden oluşmasını öngörmüştü: 2’si Liberal Parti’den 2’si Muhafazakâr Parti’den olmak üzere Ulusal Cephe hükümetinden 4 üye, Kolombiya ordusundan 2 üye ve Katolik Kilisesi’nden 2 üye. Köylüler, komünistler, kadınlar, yerli halklar ve siyahlar komisyondan tamamen dışlanmışlardı.
8 üyeli olması planlanan Komisyon’a Muhafazakâr Parti’yle olan anlaşmazlıklardan dolayı muhafazakârlardan yalnızca tek bir üye katıldı, bu yüzden Komisyon faaliyetlerini 7 üyeyle sürdürdü. Muhafazakâr Parti’nin Komisyon’a katılan üyesi ise bir faşistti. 1920 yılında Kolombiya’da kurulan Leoparlar (los Leopardos) isimli oluşumun beş kurucusundan biri olan Augusto Ramírez Moreno Muhafazakâr Parti’nin Komisyon’a gönderdiği adaydı. Antikomünist Leoparlar 30’larda Hitler ve Mussolini sempatizanı bir gruba dönüşecekti. Muhafazakâr Parti şiddet olaylarını araştırmak için kurulan komisyona gerçek bir faşisti temsilci olarak göndererek adeta komisyonla dalga geçmekteydi.
Araştırma komisyonunun genel tutumu “geçmişi geçmişte bırakmak” yönündeydi. Geçmişle yüzleşmekten, iç savaş döneminde işlenen suçlarla hesaplaşmaktansa geçmişi unutmayı tercih eden Ulusal Cephe hükümeti tutumunun komisyon tarafından da benimsendiğini kolaylıkla söyleyebiliriz. Sonuçta, en az 200.000 insanın öldürüldüğü ve 2 milyondan fazla insanın zorunlu göç mağduru olduğu iç savaş döneminde işlenen suçlara dair hiçbir yargılama yapılmadı. Tek bir kişi bile ceza almadı. Bunun arkasında komisyonun da savunduğu devlet politikası vardı: Hepimiz sorumluyuz. Yani, iç savaş döneminde işlenen suçlarda herkesin sorumluluğu vardı, herkes biraz suçluydu. E, herkes biraz suçluysa kimse de tamamen suçlu değildi. Zaten madem herkesin sorumluluğu var, hangi birini yargılayacaksınız değil mi? Madem köylü katliamı emri veren toprak ağası da o katliamdan bir şekilde canını kurtarabilen köylü de işlenen suçlarda sorumluluk sahibi, öyleyse konuyu kapatalım gitsin. Komisyon’un tutumu tam olarak böyleydi. Bu tutum iç savaş döneminde öz savunma birlikleri oluşturan komünist köylülerin savaş sonrasında barış içinde yaşamalarını olanaksız kılmaktaydı.
Rojas Pinilla davası
Ulusal Cephe hükümetinin önde gelenleri, darbeci general Gustavo Rojas Pinilla aleyhine dava açarken İspanya’daki generalin sürece pek dahil olmayacağını düşünmüş olsalar gerek. Dava süreci pek bekledikleri gibi gerçekleşmedi çünkü Gustavo Rojas, 1958’in Ağustos ayında Kolombiya’ya dönerek aleyhindeki suçlamara karşı savunmasını yapacağını duyurdu. Ülkeye dönen Rojas tutuklandı ve ülke çapında olağanüstü hal ilan edildi. Rojas’ın tutuklanması Ulusal Cephe hükümetinin istediği bir durum değildi. Birincisi, Rojas davasının ses getirmesi “geçmişi unutalım” stratejisinin altının oyulması anlamına gelecekti. İkinci olarak da Rojas destekçilerinin sayısı hiç de az değildi. Rojas da zaten destekçilerine güvenerek ülkeye dönmüştü. Rojas, 1958 yılında Ulusal Cephe hükümetine ülke çapında kafa tutabilme ihtimali olan belki de tek muhalifti. Ulusal Cephe hükümeti Rojas’ı tasfiye etmek istiyor ama bunu hem eski defterleri fazla karıştırmadan hem de ülkeyi tekrar iç savaş ortamına sokmadan gerçekleştirmenin yolunu arıyordu.
Rojas’ın dönmesiyle birlikte Rojas destekçilerinin eylemleri başladı. Gustavo Rojas’ın başkent Bogotá‘da tutulması hükümet için tehlikeliydi. Başkentten uzaktaki sahil şehri Barranquilla’ya gönderildi. Fakat bu bile hükümetin içini rahatlatmaya yetmemişti. Çözüm bulundu, Rojas’ı bir gemiye hapsetmek. Darbeci general dünyadan yalıtılmış halde Karayip Denizi’nde bir gemiye hapsedildi. Bir süre sonra gemiden alınarak başkente uzak bir küçük şehir cezaevine gönderildi.
Rojas başkanlığı döneminde gerçekleşen çok sayıda cinayetten ve katliamdan doğrudan sorumluydu. Fakat hükümetin bu konuyu gündeme getirme isteği yoktu. En sonunda Gustavo Rojas’a üç suçtan yönelik dava açıldı. İlk suçlama büyükbaş hayvan kaçakçılığıydı. 1954’ün Kasım ayında Cali gümrüğünde el konulan 180 adet büyükbaş hayvanı iade etme emri vermesinden dolayı Rojas’a bu suçlama yöneltilmişti. İkinci suçlama Kolombiya’nın ziraat bankasına birkaç toprak sahibine kredi verdirmesiyle ilişkili olarak görevi kötüye kullanma suçlamasıydı. Üçüncü suçlama da başkan olduğu dönemde serbest bıraktığırdığı birkaç tutukluyla ilişkiliydi. Darbe yapıp yönetime el koymuş bir generale yöneltilen suçlamalar bunlardan ibaretti. Senato’da yargılanan Rojas’a başkanlık görevi sırasında uygunsuz davranışta bulunduğu gerekçesiyle hayat boyu siyaset yasağı getirildi. Diktatör olduğu için değil, büyükbaş hayvan kaçakçılığı ve benzeri iddialardan dolayı. Bu siyaset yasağı da beş yıl sonra Yüksek Mahkeme tarafından iptal edilecekti.
İç savaş ve sol
1930’lu yıllar Kolombiya’da solun ağırlığının hissedildiği bir dönemdi. 1930’da kurulan Kolombiya Komünist Partisi (1926’da kurulan Sosyalist Devrimci Parti’nin devamıdır), 1935’te kurulan Ulusal Tarım Partisi (Partido Agrario Nacional – PAN) gibi sol oluşumlar kırsal bölgelerde güçlenmekteydi. Toprak reformu konusunda bir dereceye kadar ilerleme kaydedilmişti. Tarım sendikaları kurulmuş, ücretlerin ürün cinsinden değil para cinsinden ödenmesi talebi kitleselleşmiş, çalışma koşullarının iyileştirilmesine yönelik girişimlerde bulunulmuştu. Örgütlenen köylüler talepleri sonuçsuz kaldığında toprak işgali, grev, kahve ve şeker kamışı gibi ekimi köylülere yasaklanmış ürünlerin gizlice ekilmesi ve polis ve toprak sahiplerinin saldırılarına karşı savunma amacıyla “kızıl muhafızlar” oluşturulması gibi yollara da başvurmaktaydı. Bu mücadeleler sonucu çeşitli kazanımlar elde edilmişti. Örneğin, Viotá bölgesinde 1939 yılında yalnızca 101 toprak sahibi vardı. Bunların 23’ü tarım arazisinin yüzde 94,7’sine sahipti. 1949 yılına gelindiğindeyse aynı bölgedeki küçük toprak sahiplerinin sayısı 980’e ulaşmıştı. Köylülerin toprak mücadelesi sonucu elde ettikleri kazanımlar iç savaşla birlikte ortadan kalkmaya başladı.
Savaş ortamından yararlanan büyük toprak sahiplerinin köylüleri yeniden topraksızlaştırmaya girişmesi üzerine Komünist Parti, 1949’da özsavunma birlikleri oluşturma çağrısı yaptı. Bu birlikler ülkede çeşitli kurtarılmış bölgeler oluşturdu. Darbenin ardından Rojas Pinilla, Komünist Parti’yi yasadışı ilan ederek kurtarılmış bölgelere çeşitli operasyonlar düzenlediyse de komünist özsavunma birliklerinin direncini kıramadı. Rojas Pinilla’nın görevden alınıp İspanya’ya sürülmesinin ardındansa Kolombiya Komünist Partisi tekrar yasal ilan edildi. İç savaşın sonlanması komünist köylülerle büyük toprak sahipleri arasındaki çatışmaların sonlanması anlamına gelmedi. Zaten komünistler hükümetten ve araştırma komisyonundan tamamen dışlanmışlardı, bu bağlamda barış yalnızca Muhafazakâr Parti ve Liberal Parti arasındaki çatışmaları sonlandırmak anlamına geliyordu. Öyle ki araştırma komisyonu üyeleri komünist gerilla birlikleri olan bölgelere gitmeye dahi tenezzül etmediler.
Devrimci gerilla örgütlerinin doğuşu
1961 yılına gelindiğinde muhafazakâr siyasetçi Álvaro Gómez Hurtado, Kolombiya’da ordunun giremediği 16 bağımsız cumhuriyet olduğundan söz ederken komünist özsavunma birliklerinin kontrol ettiği bölgeleri kastetmekteydi. Savaştan kaçan birçok köylü aile de bu bölgelere sığınmıştı. Gómez Hurtado gibi Muhafazakâr siyasetçiler bu bölgelere askeri operasyon yapılmasını savunuyordu. Bu bölgelerin önde gelenlerinden Marquetalia’ya 1962’de askeri operasyon başladı. Marquetalia bir süredir paramiliter grupların hedefindeydi. 1960 yılında komünist köylü liderlerinden Jacobo Prías Álape’nin öldürülmesi üzerine yakın arkadaşı Manuel Marulanda Vélez bölgede savunmayı örgütlemeye girişmişti. Esas büyük çaplı askeri operasyon ise 1964’te başladı, yenilgi sonrasında Marulanda ve arkadaşları Riochiquito’ya sığındılar. Burası Ciro Trujillo liderliğindeki köylü özsavunma birliklerinin kontrolündeydi. 1964 yılında bölgedeki köylü özsavunma birlikleri tarafından oluşturulan gerilla grubu 1966 yılında adını tüm dünyaya açıkladı: Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (Fuerzas Armadas Revolucionarias de Colombia – FARC). Örgütün komutanlığını Manuel Marulanda Vélez üstlenirken ikinci komutan Ciro Trujillo olmuştu. Doğrudan Kolombiya Komünist Partisi tarafından desteklenen FARC’ın ideolojik önderinin Komünist Parti tarafından Marquetalia’da direnişin örgütlenmesine yardımcı olmak için gönderilen Jacobo Arenas olduğu söylenebilir.
1962 yılında yaklaşık 60 Kolombiyalı genç, Küba hükümetinin verdiği burs sayesinde Küba’ya gitmişlerdi. Aynı yılın ekim ayında ‘Füze Krizi’ gerçekleşti, ABD donanması Küba’yı kuşatmaya aldı. Bu koşullardan dolayı Küba hükümeti öğrencilere onları Kolombiya’ya tahliye etmeyi önerdi. Öğrenciler bir toplantı düzenleyip konuyu tartıştılar. Öğrencilerden 22’si adada kalmayı seçti fakat Küba hükümetinden bir talepleri vardı: ABD işgali söz konusu olduğu takdirde savunmaya katılabilmek amacıyla askeri eğitim almak. Yoğun bir askeri eğitimin ardından 1963 ortalarında bu gençlerden 7’si Kolombiya’da devrimci bir örgüt kurma faaliyetlerine girişti. Bu gençlerden biri 23 yaşındaki Fabio Vásquez Castaño’du. İç savaş sırasında öldürülmüş bir köylünün oğlu olan Vásquez, Küba Devrimi’nden ve Castro’nun düşüncelerinden etkilenerek Küba’da kendisiyle birlikte eğitim almış altı arkadaşıyla birlikte devrimci bir örgüt kurdu: Ulusal Kurtuluş Ordusu (Ejército de Liberación Nacional – ELN).
Küba Devrimi’nin etkisiyle kurulan tek örgüt ELN değildi. 1960 başında kurulan 7 Ocak İşçi Öğrenci ve Köylü Hareketi (Movimiento Obrero Estudiantil y Campesino – MOEC) FARC’tan da ELN’den de önce kurulmuştu. Kurucusu Antonio Larrota González 23 yaşındaydı, 1959 ortalarında Küba öğrenci hareketinin davetlisi olarak Küba’ya gitmişti. 1961 yılında öldürüldü. Örgüt ise 1969’da ortadan kalktı. Tulio Bayer’in 1961 yılında başlattığı gerilla hareketi de Küba Devrimi’nden etkilenen erken dönem örgütlerin bir başka örneğidir. Bayer’in isyandan 3 ay sonra ordu tarafından tutuklanması hareketi de sonlandırmıştı. Küba Devrimi’nden etkilenen gruplar Türkçe’ye fokoculuk olarak çevrilen yaklaşımı benimsemişlerdi. Buna göre devrimci örgütler kırsal bölgelerde köylüler arasında devrimci odaklar oluşturmalıydı. Küba örneğinden hareketle Latin Amerika kırsalında faaliyet gösteren çok sayıda gerilla örgütü ortaya çıkmıştı.
Kolombiya’da 1960’larda kurulan ve bir parçası bugün hala faal olan Maoist bir gerilla grubu da var. Kolombiya Komünist Partisi içerisinde Sovyet destekçisi ve Çin destekçisi gruplar arasındaki anlaşmazlıklardan dolayı 1965 yılında parti içerisindeki Maoistler Kolombiya (Marksist Leninist) Komünist Partisi’ni kurmuşlardı. 1967 yılında partinin silahlı kanadı olan Halk Kurtuluş Ordusu (Ejército Popular de Liberación – EPL) kuruldu.
1960’lara dek Kolombiya’da önemli bir bölgesel isyan ve özsavunma birlikleri oluşturma gelenekleri söz konusuydu. Küba Devrimi’nin etkisiyle bu oluşumların ulusal devrimci örgütlere dönüştüklerini görmekteyiz. FARC, ELN ve EPL, kendilerine 1970’lerde eklenecek olan şehir gerillası M-19 ile birlikte Kolombiya siyasetine onyıllar boyunca damga vurdular. 1960’lar aynı zamanda Kolombiya’da paramilitarizmin yasallaştığı yıllar oldu. Bir sonraki yazıda Kolombiya’daki gerilla örgütlerinin ve paramiliter grupların erken dönem stratejilerine ve Ulusal Cephe hükümetinin yasal siyasetteki önde gelen muhalifine dönüşecek olan darbeci general Gustavo Rojas Pinilla liderliğinde siyasal harekete değinmeye çalışacağım.
Fotoğraf: 1960’lı yıllarda Kolombiya dağlarında eğitim yapan FARC gerillaları. AFP arşivi