“İran İslam Cumhuriyeti’nin önünde bir alternatif yok: Ya reformlara izin verecek ve gücünün yavaş yavaş azaldığını görecek ya da her şeyi bastırmaya çalışacak ve güç aniden elinden kayacak.”


§

İran’da Protestolar ve İslam Cumhuriyeti’nin Kaçınılmaz Değişimi

DR. HAMIDREZA AZIZI

ile söyleşi

AYŞEGÜL K. KAYNAR

§

Dr. Hamidreza Azizi

İran’daki protestoların üçüncü haftasındayız. Mahsa Amini’nin başörtüsünü çok gevşek taktığı iddiasıyla ahlak polisi tarafından gözaltına alındıktan sonra 16 Eylül günü Tahran’daki bir hastanede hayatını kaybetmesi üzerine başlayan ve kadınların öncülük ettiği protestolar hafiflemek yerine ülke çapına yayıldı. Ekim ayının başından itibaren de okullara sıçradı.

Protestolar neden halk tarafından benimsendi? Protestoların uluslararası yansımaları neler? İslam Cumhuriyeti ve onun katı toplumsal cinsiyet düzeni sarsılıyor mu? Bu konuları Alman Uluslararası ve Güvenlik İlişkileri Enstitüsü’nden (SWP) Dr. Hamidreza Azizi ile konuşacağız. Dr. Azizi, İran dış politikası, Suriye, İran-Rusya ilişkileri, Orta Doğu ve Orta Avrasya’da jeopolitik ve güvenlik konularında uzman. Çalışmalarına, SWP’ye bağlı Uygulamalı Türkiye Çalışmaları Merkezi’nde (CATS) devam ediyor.

 

Dr. Azizi, yoğun gündemin içinde bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. İran’da başlayan protestolar ne ilk ve sanırım ne de son. 2019 ve 2009’da da kitlesel gösteriler olmuş ve yine ülkeden şiddetli çatışma görüntüleri gelmişti. Bugün de kadınların polisin önünde başörtülerini yaktığı ya da polisin uyarılarına rağmen başörtüsü giymeyi reddettiği görüntüler izliyoruz. Bundan önceki protestolarla şimdiki protesto dalgası arasında fark var mı?  

İran’da siyasi düzene meydan okuyan ilk kitlesel protesto 1999’daki öğrenci ayaklanmasıydı. Bu tarihten sonra belirli aralıklarla, diyelim ki on yılda bir, ülke çapında protestolar oluyordu. Sonra bu zaman aralığı kısaldı ve üç yılda bire ve ardından birkaç ayda bire indi. Protestolar sıklaşırken talepler de radikalleşti. 1990’ların sonunda esas olarak reform istenirken, 2009’da gerçekleşen gösterilerde İslam Cumhuriyeti tarihinde ilk kez köklü sistem değişikliği talep edildi. Mevcut protesto dalgasında görülen en büyük yenilik ise kadınların başrolde olması. Birkaç yıl önce hayal bile edilemeyecek bir şey bu. Yine de bunun kadınların başörtüsü zorunluluğuna ilk karşı çıkışları olduğu izlenimini yaratmak istemem. Başörtüsünü siyasallaştıran İslam Cumhuriyeti’nin kendisiydi ve Devrim’den hemen sonra itirazlarla karşılaşmıştı.

Protestolara gösterilen halk desteği oldukça fazla. Eylemler ülkenin 80’den fazla şehrine yayılmış durumda. Ayrıca erkekler de kadınları destekliyor. Toplumun farklı kesimlerinin bir araya gelmesinin ardında neler yatıyor?

Mevcut protestolar yatay ve dikey olarak daha kapsayıcı. Öncelikle büyük şehirler de işin içinde. Ayrıca daha geniş bir toplumsal taban tarafından desteklendiği için daha büyük bir etkiye sahip. 2019 protestoları ekonomik bir sorunla ilgiliydi, bu nedenle katılanlar çoğunlukla yoksullardı. Şimdi ise farklı sınıflar yan yana mücadele ediyorlar, farklı sosyal sınıflardan kadınlar da protesto gösterilerine katılıyorlar. Ne de olsa İran’daki hemen her ailenin ahlak polisiyle bir tecrübesi olmuştur. Erkeklerin gösterdikleri destek de çoğu zaman kadınların birbirlerini desteklemesiyle ilgili. Ayrıca konunun entelektüel bir boyutu da var. Devlet üniversitelerinde okuyan kadın sayısı giderek artıyor. Daha eğitimli kadınlar, daha eğitimli bir toplum da rejimin karşısına yeni taleplerle geliyor. Haklarını biliyorlar ve internette diğer insanların dünyada nasıl yaşadığını görüyorlar.

Mahsa Amini’nin Kürt olmasının rolü oldu mu protestolarda?

Bu da protestonun çok ilginç bir yönü. Amini’nin ölümünden sonra ve onun Kürt olduğu öğrenilince, direnişin tamamen Kürt direnişine dönüşmesinden korkulmaya başlandı. Ancak yine de ülke çapında bir hareket haline geldi. Ülkede böyle bir topluluk duygusu ortaya çıktı. Zira protestoların odağında İslami kurallara duyulan öfke yer alıyor.

Sizce İslam Cumhuriyeti önümüzdeki günlerde nasıl ilerleyecek, nasıl tepki verecek?

Rejim taleplere olumlu yanıt vermeyi bir zayıflık olarak görüyor. 1990’lardaki reform hareketleri sırasında sistemi biraz gevşettikten sonra, toplumsal hareketlerin muhafazakâr liderlik için ne kadar çabuk bir tehdit haline geldiğini gördü. Dolayısıyla her türlü değişime kapıyı kapatmayı tercih ediyor. Gerçekte ise İslam Cumhuriyeti’nin önünde bir alternatif yok: Ya reformlara izin verecek ve gücünün yavaş yavaş azaldığını görecek ya da her şeyi bastırmaya çalışacak ve güç aniden elinden kayacak.

Sokaklarda binlerce kişi İran rejimine karşı çıkmak için hayatlarını tehlikeye atıyor. İlk birkaç gün Cumhurbaşkanı Reisi New York’ta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaydı. Geri döndükten sonra rejim daha sert önlemler almaya başladı. Rejimin gösterdiği tepki, Suriye’de Esad’ın ülkesini kan gölüne çeviren koşullarla aynı. Onlar da aynısını yapmakta bir sakınca görmemişlerdi. Dolayısıyla önümüzdeki birkaç gün içinde daha az insan sokağa çıkabilir. Ancak bu sadece protestoyu erteleyecektir, durdurmayacaktır. Değişim yavaş yavaş gelecektir. Uzun vadede değişim şarttır. Asıl soru, bunun barışçıl bir şekilde mi yoksa devrimci bir şekilde mi gerçekleşeceği.

Protestolara uluslararası destek giderek büyüyor. Türkiye’de İstanbul da dahil olmak üzere Avrupa’nın büyük şehirlerinin yanı sıra ABD, Kanada ve Fransa’da da gösteriler düzenlendi. Sizce sivil toplumdan gelen uluslararası destek İran rejimine meydan okumada ne kadar etkili?

Bence uluslararası destek oldukça önemli ve bunun birçok nedeni var. Her şeyden önce, sadece sivil toplum gruplarından değil, dünyaca tanınmış ünlülerden de gelen yoğun uluslararası sempati İran halkını önemli derecede cesaretlendiriyor; çünkü seslerinin duyulduğu ve insanların mücadelelerini önemsediği anlamına geliyor. İletişim ve sosyal medya çağında halk, uluslararası tepkileri yakından takip ediyor ve bu da onlara hakları için mücadele etmeye devam etmeleri için manevi ve entelektüel destek sağlıyor. İkinci olarak, uluslararası sivil toplum İran halkıyla ne kadar çok dayanışma gösterirse, dünyanın dört bir yanındaki devletler için halkın bu duygularını görmezden gelmek de o kadar zorlaşıyor ve İran hükümetinin sorumlu tutulması gerektiğine devletler de daha fazla ikna oluyorlar. Durum bu şekilde devam ederse, İslam Cumhuriyeti uluslararası sahnede giderek yalnızlaştığını hissedecektir ki bu da İranlı liderlerin gerçekten istediği bir şey değil. Elbette uluslararası dayanışma İran’da sahadaki gelişmeleri yönlendirmek veya yeniden şekillendirmek açısından bağımsız bir değişken olamaz, ancak İran halkının hükümete karşı konumunu güçlendirmek açısından önemli ölçüde katkı sağlayabilir.

İran 23 Eylül’den bu yana Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne bağlı toprakları bombalıyor. Hedefinde, İran’daki protestoları körüklediğini iddia ettikleri muhalif gruplar var. Dahası, 28 Eylül’de Türkiye de İran’a katıldı ve Kuzey Irak’ı bombaladı. İran’ın saldırganlığı bölgede ne ölçüde yayılıyor?

İran Devrim Muhafizları Ordusu’nun Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne yönelik saldırılarının temel amacının İslam Cumhuriyeti’nin içeride karşı karşıya olduğu krizi dışsallaştırmak ve dikkatleri sözde bir “dış tehdit” üzerine çekmek olduğunu düşünüyorum. Aksi takdirde, Kürt grupların son protesto dalgasının ortaya çıkmasında ve yayılmasında herhangi bir rolü olduğuna ya da huzursuzluktan yararlanıp İran’a karşı harekete geçmeye çalıştıklarına dair somut bir kanıt yok. Ancak her halükarda, İran ve Türkiye’nin Kürt gruplara yönelik politikalarının ardındaki mantık aşağı yukarı benzer. Her ikisi de bölgedeki Kürt grupları potansiyel bir tehdit olarak görüyor ve bunula birlikte, zaman zaman bu meseleyi iç politikada kimi siyasi hedeflerine ulaşmak için manipüle ediyorlar.

AB ve ABD, İran’a karşı yeni yaptırımlar uygulamayı konuşuyor. Batı’nın yaptırım diplomasisinin İran’a daha fazla özgürlük getirme bağlamında ne derece etkili olduğunu açıklayabilir misin? 

Daha önce söylediğim gibi, uluslararası faktör tek başına İran’da sahada bir değişime yol açamaz. Başka bir deyişle, dünyanın hiçbir yerinde gerçek bir değişim dışarıdan getirilemez. Ancak yaptırımlar konusuna gelince, bu yaptırımların niteliğine ve uygulanma şekline bağlı. Gerçekten de İran halkı onlarca yıldır Batılı -özellikle de Amerikan- yaptırımlarından muzdarip. Yeni yaptırımların halka hiçbir şekilde yardımı dokunmayacaktır. Ancak İran’da halka baskı uygulayan yetkilileri ya da kuruluşları hedef alan yaptırımlar uygulanırsa, bunun en azından sembolik bir etkisi olabilir; dünya İran’da olup bitenleri izliyor ve halka baskı uygulayanların yaptıkları yanlarına kar kalmıyor, demek olacaktır.

Son olarak, protestocular, Sari kentinde bir belediye binasında bulunan Ruhani Lider Ayetullah Ali Hamaney ve selefi Ruhullah Humeyni’nin resimlerini yırttı. Meşhed kentinde ise İslam Devrimi’nin önderlerinden Murteza Mutahhari’nin heykelinin ateşe verildiği görüldü. Kadınların azmi ve aktivizmi uzun vadede İslam Cumhuriyeti’ni dönüştürebilir mi?

Toplum hızla değişiyor ve bu değişim sekülerleşme yönünde. Ancak siyasi rejim hâlâ 40 yıl öncesinin söylemlerini ve politikalarını sürdürmekte ısrar ediyor. Asıl sorun da bu. 1979 devriminden sonra toplumun büyük bir kesimi İslami fikirlere inanmıştı. İki yıl sonra Irak’a karşı başlatılan savaş da İslam Cumhuriyeti’ne arka çıktı. 1990’lardan itibaren ise siyasi ve sosyal özgürlükler daha fazla konuşulmaya başlandı. Yine de gerçekçi olmak lazım. Rejimin baskı araçları gerçekten çok güçlü ve hükümet elindeki bu araçları henüz tüketmiş değil. Bununla birlikte, temelde bir şeylerin değiştiğini kabul etmek lazım. İnsanlar artık korkmuyorlar. Güvenlik güçlerinin önünde duran ve onlara ateş etmelerine rağmen sloganlarını atmaya devam eden 16-17 yaşındaki genç kadınların videolarını görüyoruz. Bana kalırsa hükümet kısa bir süreliğine kontrolü yeniden ele geçirebilir, ama uzun vadede hükümetin karşı duramayacağı bir durum bu.

Çok teşekkür ederiz Dr. Azizi…


Desen: Nurafer Kars


 

Bu içeriği paylaş: