ROGER WATERS (*)
Bütün gece yatağımda dönüp durduktan sonra bir şeyin farkına vardım. Biz solcular sıklıkla, Rusya’ya hâlâ kısmen sosyalist bir yapıymış gibi bakma hatasına düşüyoruz. Rusya tabii ki öyle değil. Sovyetler Birliği, 1991’de son buldu. Rusya, Boris Yeltsin yönetimindeki (1991-1999) rezilce yeniden yapılanması sırasında Amerika Birleşik Devletleri eliyle biçimlendirilmiş, katıksız bir neoliberal kapitalist gangster cennetidir.
Onun otokratik ve muhtemelen dengesiz lideri Vladimir Putin’in Birleşmiş Milletler Antlaşması’na ve uluslararası hukuka, ABD’nin veya İngiltere’nin yakın zamandaki başkan ve başbakanlarından daha fazla saygı duymaması şaşırtıcı olmamalı. (Irak işgali sırasında George W. Bush ve Tony Blair’i hatırlayın örneğin.) Ben ise uluslararası hukuka, BM Antlaşması’na ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne önem veriyorum ve net bir şekilde söyleyebilirim ki şayet 2 Mart’taki BM Genel Kurulu’nda oy kullanma hakkım olsaydı, Ukrayna’yı işgalinden dolayı Rusya’yı kınayan ve ondan silahlı kuvvetlerini geri çekmesini talep eden tasarıyı destekleyen 141 büyükelçiyle aynı yönde oy kullanırdım.
Keşke Genel Kurul’un yönetme yetkisi olsaydı ama maalesef yok. Bu durum özgürlük sevdalısı, hukuka saygılı bütün savaş karşıtı eylemcilere, elde edilmesi güç bir iş olan barışın peşinde, dünya üzerindeki tüm kardeşlerimizle ırk, din veya milliyet gözetmeksizin omuz omuza durma sorumluluğunu daha da fazla yüklüyor. Bu, hiç kuşkusuz, Rus halkı ve Ukrayna halkı, Filistin halkı, Suriye halkı, Lübnan halkı, Kürtler, Afro-Amerikalılar, Meksikalılar, yağmur ormanlarında yaşayan Ekvadorlular, Güney Afrikalı madenciler, Ermeniler, Yunanlar, İnuitler, Mapuçeler ve komşularım Shinnecock Yerlileri ve daha niceleriyle dayanışma içinde olmak anlamına geliyor.
CBS News’den Charlie D’Agata gibi Batılı beyaz haber muhabirlerinin Ukraynalı mültecilerin içinde bulundukları zor durumu aktarırken, karşılarında Batılı beyaz izleyiciler olduğunu varsaymalarından olacak, “bize benziyorlar” gerekçesiyle hayıflanmasını ve Ukrayna’daki çatışmanın sıradışı olduğunu kanıtlamak için “burası Afganistan veya Irak değil” deyişlerini duymak korkunçtu. Bu tam bir rezillik. İma ettiği şey, kahverengi veya siyah tenli insanlara savaş açmanın ve onları yurtlarından sürmenin “bize benzeyen” insanlardan daha makbul olduğudur. Hayır, değil. Tüm mülteciler, müşkül durumdaki tüm insanlar bizim kardeşlerimizdir.
Bu zor günlerde, yangına iyi adam/kötü adam eliyle benzin dökmenin cazibesine direnmeli; insanlık adına ateşkes talep etmeli; Moskova, Santiago, Paris, Sao Paulo ve New York’ta barış için enternasyonal bir şekilde mücadele eden kardeşlerimizi desteklemeliyiz. Zira biz her yerdeyiz. Uluslararası silah endüstrisinin doymak bilmeyen iştahını tatmin etmek uğruna Doğu Avrupa’ya savaş silahları bocalanmasını, bölgenin daha da istikrarsızlaştırılmasını durdurmalıyız.
Belki de güvenilir, akil kişiler tarafından yıllardır defalarca ileri sürüldüğü üzere, tarafsız bir Ukrayna fikrini teşvik etmek için sesimizi yükseltmeliyiz. Tabii ki ateşkesi önce Ukraynalılar talep etmelidir. Ama ondan sonra belki de Ukraynalılar böyle bir düzenlemeyi memnuniyetle karşılarlar. Belki de birileri onlara sormalı. Kesin olan bir şey varsa, bu iş gangsterlere bırakılamaz. Kendi hallerine bırakılırsa gangsterler hepimizi öldürecek.
(*) Efsanevi rock grubu Pink Floyd’un kurucularından biri olan İngiliz şarkı yazarı, solist, bas gitarist ve besteci.
Bu yazı ilk olarak Globerotter’da 4 Mart 2022 tarihinde yayımlanmıştır.
Fotoğraf: John Robin – CC BY 2.0
Çeviren: Ferhat Sarı