İşçi sınıfına işyerlerinde kalan son “kendine ait oda”lardan biri de tuvaletlerdir. Tuvaletler, ilk bakışta üretim organizasyonunun ve zaman çizelgesinin dışında kalan otonom alanlar gibi görülebilir. Ne var ki, sermayenin işyerinde ölü zamanı ortadan kaldırma stratejilerinin ilk mekânsal müdahaleleri yine tuvaletlerden başlamaktadır.
KANSU YILDIRIM
Modern Zamanlar filmini, üzerinden bunca sene geçmesine rağmen hâlâ çarpıcı kılan yanı, fabrikadaki kapitalist çalışma ritminin işçiyi olağanüstü tempoda çalıştırmasının ötesinde, işçinin bizzat makine tarafından yutularak onun bir parçası haline geldiğini göstermesiydi. Chaplin, makinenin içine düşüp çarkları arasında salınarak dolaştığında, metodik hale gelen üretime teslim olmakla kalmıyor, ona ait oluyordu. Zamanla yarış halindeki üretime ayak uydurması için kas ve sinir sistemini iradesi dışında kontrol eden bir düzenek bu süreci hızlandırıyordu. Öğle yemeği molasında ağzına zorla kaşık sokan makine, emek gücünü soğuran ve emek örgütlenmesinin nesnel kriteri haline gelen “modern” üretim tekniği Fordizmi temsil eder – nitekim filmin adı da buna dayanır.
Marx’ın üretimin gizli mabedi olarak nitelendirdiği fabrikalarda yükselen emek rejimi; uzun ve yoğun çalışma süreleri, ağır çalışma koşulları, gürültü, kötü aydınlatma, ergonomik olmayan tezgâhlar, monotonluk ve tekdüzelikten kaynaklı çöküntüler gibi çok sayıda sorunu beraberinde getirmekle kalmadı. Fabrikalar, işçileri üretimin ve otomasyonun parçası yaparken benliklerini yıkıma uğratarak yeni bir oluşumun kapılarını da araladı. Her üretim paradigması kendine has bir işçi profili inşa ederken, mevcudu öğütmeyi ihmal etmedi. İşçilerin belirli rutinler etrafında adaptasyonu kapitalist iş denetiminin temel öğelerinden birisi olarak planlandı. William Baldamus’un, işin fiziksel koşulları ve zorlayıcı rutinleri karşısında işçilerin adaptasyonuyla ilgili yazdıklarından hareket edersek, bu esasen yoksunluğa dayanan bir süreçtir. İşçi sınıfı, üretim ve planlama sürecindeki hâkimiyetini yitirdiği ölçüde, “çalışma havasında olmak” ve “iş sahibi olmak” gibi telafi mekanizmalarıyla gidermeye çalıştığı yoksunlaşma evrelerine geçmektedir.[1]
Modern Zamanlar’daki fabrika sahnesinde, sürekli somun sıktığı için etrafındaki her şeyi somun olarak algılayan, sekreter kadının giysisindeki düğmeleri somun gibi görerek anahtarla sıkmaya çalışan, bandın üzerinde sürüklenen işçi, bilişsel yoksunlaşmanın tasviri olarak değerlendirilebilir. Huw Beynon’un Working of Ford’ta belirttiğinin aksine, montaj bandında işçilerin kendine ait kısmi de olsa zaman yaratabileceği alanlar ve anlar, üretim programının içerisinde kalmakta, bu program tarafından belirlenmektedir. İşçi, bandın karşısındaki arkadaşıyla şakalaşırken bile bedenen bandın ritmine bağlı kalmakta, üretimin zaman çizelgesine uyum göstermeyi sürdürmektedir. İşçinin kapitalist denetime adaptasyonu yoğunlaştıkça, Baldamus’un belirttiği üzere, içsel ve dışsal yoksunlaşması artacaktır. Belirli anların ve alanların kontrolünün tamamıyla sermayeye geçmesi, üretimin “modern” karakteridir.
İşçi sınıfına işyerlerinde kalan son “kendine ait oda”lardan biri de tuvaletlerdir. Belirli anların ve alanların kontrolü üzerinden düşündüğümüzde, işçinin aklen ve bedenen hem ihtiyacını giderdiği hem kendisiyle kalıp rahatladığı tuvaletler, ilk bakışta üretim organizasyonunun ve zaman çizelgesinin dışında kalan otonom alanlar gibi görülebilir. Ne var ki, sermayenin işyerinde ölü zamanı ortadan kaldırma stratejilerinin ilk mekânsal müdahaleleri yine tuvaletlerden başlamaktadır. Üretim tekniği ve teknolojik altyapı ne kadar ilerlerse ilerlesin, işçilerin tuvalet ihtiyaçlarına doğrudan müdahale eden bir aracın mümkün olmayışı, zamansal hileler ve zorlamalarla telafi edilmektedir.
Tuvalet ihtiyaçları ve molaları üzerinde sermayenin kendisinde gördüğü tasarruf “hakkı” birkaç biçimde somutlaşmaktadır. Bunları üçbaşlıkta toplayabiliriz. Birincisi, doğrudan mekânsal düzenlemeler yoluyla işçilerin konfor alanlarını bozarak onları tuvaletlerden uzak tutmak. İkincisi, doğrudan zamansal düzenlemelerle, kronometre veya sayaç gibi araçlarla tuvalet sürelerini sınırlandırmak. Üçüncüsü, sermayenin işçileri insanlıklarından çıkarma (dehümanizasyon) sürecinin bir aşaması olarak, tuvalet ihtiyaçlarını yasaklamak. Her üç şekilde de işçilerin üzerindeki bedensel denetim ve kontrolün azgınlık seviyesi ortaya çıkmaktadır.
Birinci düzenleme şekli tuvaletlerin tasarımını ve ergonomisini değiştirmek suretiyle gerçekleştirilmektedir. İngiltere Staffordshire’da bulunan Standard Toilet şirketinin ofislerde ve kamusal alanlarda kullanılmak üzere tasarladığı, standart klozetlere göre 13 derece eğilimli klozet modeli buna örnek gösterilebilir.[2] İngiltere’de çalışanların mola sürelerini uzatmasının 4 milyon sterlinlik ekonomik kayba yol açtığı verisinden hareket eden şirket, işçilerin tuvalette geçirdikleri zamanın verimliliği azaltması nedeniyle böyle bir tasarım gerçekleştirdiğini duyurdu.
Türkiye’de de başta şantiye, atölye ve işletmelerde çalışanlara tahsis edilen “personel tuvaletleri”nde gider, havalandırma, aydınlatma, tuvalet kâğıdı, sabun, temizlik ve hijyen koşullarının işveren tarafından karşılanmaması bu çerçeveye oturtulabilir. Salgın fırsatından yararlanan pek çok işletme giderlerini düşürmeye çalışırken öncelikli kalemlerden birisi tuvalet kâğıtları oldu. İşçi sağlığı ve iş güvenliği maliyetlerini düşürmenin araçlarından birisi olan tuvalet müdahaleleri, işçilerin yeniden üretimini tehdit eden başlıca faktörlerden birisi. Ankara/OSTİM’de çalışan bir işçi durumu şöyle özetliyor:
Krizde tuvalet kağıtları fiyatının uçmasıyla patron çok az tuvalet kâğıdı almaya başladı. Biz de takdir edersiniz ki çoğunlukla suyla yıkamaya başladık. Ama içerde sürekli elimiz makine yağı olduğu için popomuza da makine yağı bulaştı. İstinasız hepimizin poposunda kabarcıklar oluştu.[3]
Mekânsal müdahalelerden bir diğeri de işçilerin suya erişimlerini güçleştirmek, çok fazla sıvı tüketmelerini önlemek, tuvalete daha az gitmelerini sağlamak. Bazı fabrika ve işletmelerde su sebilleri üretim bandına veya tezgâha uzak yerlere yerleştirilerek işçinin üretim alanının dışına çıkması engellenmeye çalışılıyor.
Sırf sık sık su içmeye gitmeyelim, tuvalete gitmeyelim diye sebilleri hepimizin uzağına koydular. Bunlar insanca koşullar mı, soruyorum şimdi? O kadar hızlı yemek yiyoruz ki, artık hazmedemiyor midem muhtemelen, sağlığımız bozuluyor. Ne için? Birileri daha çok para kazansın da ben de üç kuruş maaşı alabileyim diye. Sağlık sorunu olan bir arkadaşım var iş yerinde, sırf o günlük parası kesilmesin diye “gelmek zorundayım” deyip baygınlık geçirene kadar çalıştı.[4] (Esenyurt’tan kadın metal işçisi)
İkinci düzenleme şekli, işçileri zaman baskısı altına almak. Dünyada ve Türkiye’de en yaygın müdahale biçimi, tuvalet sürelerinin takip edilmesi. Pek çok fabrika ve işletmede zaman sayaçları aracılığıyla işçilerin tuvalette geçirdiği süreler kontrol ediliyor, üretimin veya hizmetin aksamaması için ihtiyaç molaları sınırlandırılıyor. Emek yoğun üretimin gerçekleştiği işletmelerde ve firmalarda yaygınlaşan zamansal müdahaleler, başta kadın işçiler olmak üzere işçi sağlığına zarar verici boyutlara ulaşıyor:
İlk işe başladığım zaman sekiz saat çalışıyorduk, iki çay molamız vardı. Şimdi tek çay molası var onda da eğer tuvalete gidersen çay alamıyorsun, çay alırsan tuvalete gidemiyorsun. Kadınız, regl oluyoruz, haliyle tuvalete gitmemiz gerekiyor. Onda bile ağrımıza sızımıza rağmen dişimizi sıka sıka çalışıyor, tuvalete koştur koştur gidiyoruz.”[5] (Esenyurt’tan bir metal işçisi)
Moladan geldin, bir saat sonra tuvalete gidemezsin, paydos etmeye bir saat var dayan çıkacaksın diyorlardı. Kimin ne zaman tuvalete gideceğine de onlar karar veriyordu. Onlar için bantta üretim sürsün, gerisi önemli değil.[6] (Oppo işçisi)
İzmir’de Tramvay Köprü Durağı’nda görevli güvenlik işçisi Hülya Onay’ın, mesai saati içinde tuvalet ihtiyacını karşılamak için yolun karşısına geçerken araba çarpması sonucu yaşamını yitirmesi sonrasında tekrar gündem olan tuvalet sorununun sadece ihtiyaç gidermekten ibaret olmadığı ortaya çıkmıştı. Başka bir kadın işçi, bazı arkadaşlarının bez bağlamak zorunda kaldığını, bir kısmının da böbrek hastası olduğunu, kendisinin de idrar kesesi ameliyatı olduğunu anlatıyordu:
2020 yılında “Tramvayın bayan güvenlikleri bez bağlıyor” diye haber olduklarını söyleyen güvenlik işçisi kadın, “Kimse sesimizi duymadı, ilgilenmedi. Bez bağlıyoruz diye bazı yolcular bu durumla dalga geçti. Hülya arkadaşımız gece vardiyasında çalıştığı için, sırf işyerleri kapanmadan tuvalet ihtiyacını giderebilmek için acele ederken can verdi,” dedi.[7]
Sermayenin tuvaletler üzerindeki denetim araçları çeşitli cezalandırma biçimleriyle tamamlanıyor. Mesai süreleri içerisindeki tuvalet molaları hesaplanarak ücret kesintileri gerçekleştiriliyor, işçinin üretim veya hizmet başında harcamadığı zaman cezalandırılıyor:
Örneğin tuvaletle gitmek için öncelikle sistem operatörüne bildirilir ve eğer o uygun görürse tuvalete gidilebilir. Ayrıca tuvalette kalınan süre de hesap edilir ve eğer onların belirlediği süre geçilirse ya ay sonunda prim kesilir ya da işten çıkarılır.[8] (Trendyol Express işçisi)
Teknoloji yoğun ve beyaz yakalı sektörlerde de benzer müdahalelere rastlanıyor. Emek verimliliğini artırmak amacıyla işçinin masa başından kalkmasını önlemeye yönelik yaptırımlardan birisi, tuvalet sürelerini kısıtlamak. Fransa menşeili olan ve Trendyol, Getir, Akbank, Yapıkredi, Garanti Bankası, Vodafone, Hepsiburada gibi şirketlere hizmet veren Webhelp çağrı merkezinde çalışan işçiler, yemek molalarının 15-20 dakikayla sınırlı olduğunu, tuvalet için bile izin almak zorunda kaldıklarını aktarmışlardı.[9]
İşçileri insanlıklarından çıkaran çalışma rutinleri, yukardaki iki düzenleme biçiminden farklı olarak, tuvalet hakkını doğrudan yok saymaktadır. İşçilerin üretim alanını terk etmemesi veya hizmet sürecinin sekteye uğramaması için, belirlenen zaman etütleri dâhilinde tuvalet molasına yer verilmemektedir. Bunun en çarpıcı örneği, kapitalist formel çalışma rutini dahilinde özgün bir sömürü makinası haline gelen Amazon depolarında pet şişelere veya çöp kovalarına işeyen depo veya servis işçileri. Başlı başına kapitalist iş organizasyonunun köleci toplum formasyonuna benzer biçimde örgütlendiği Amazon depolarında, paketleme işçilerinin ve teslimat şoförlerinin zaman hedefini tutturabilmek için tuvalet molasına çıkamadıkları, etraflarındaki çöplere ve şişelere işediği “sidik şişeleri” haber olmuş, çeşitli deliller ortaya çıkmıştı.[10] Amazon’da elektronik takip bileklikleri aracılığıyla işçilerin depo içerisindeki konumlarının sürekli denetim altında tutulması yetmezmiş gibi, tuvalet dahil tüm ihtiyaçları üzerindeki bu mutlak tasarruf, kâr maksimizasyonu hedefinin somutlaşmasıdır.
Tuvalet molalarından, tuvalet kâğıdı ve su sebillerine erişime dek, sermayenin bütün bu mekânsal ve zamansal müdahalelerinin altındaki temel dinamik, emeğin Taylorize edilmesiyle ilişkilidir.[11] Taylorizm, sermayenin emek sürecine getirdiği bütün bu yeniliklerin, korporasyonun, ayrıntıda işbölümünün ve makineleşmenin üzerinde yükselir; bütün bu yenilikleri kendi bağrında birleştirir, sistematize eder ve sermayenin emek üzerinde kurduğu kontrolü doruğuna ulaştırır. Taylorizmde işin planlanması ile uygulanması birbirinden ayrılarak işçiden kopartılır ve sermayenin temsilcilerine devredilir. [12] Sermayenin gerçek ve biçimsel boyunduruğu, ancak bu yolla, emek sürecinin her bir adımının mütemadiyen kontrol edilmesiyle sağlanır. Zaman ve hareket etütleriyle, emek süreci üzerindeki kontrolün işçiden kapitaliste geçmesi amaçlanır. Sigfried Giedion’un ifadesiyle, Taylorist yöntem ile insan bedeninin hangi dereceye kadar mekanikleştirileceği araştırılıyordu.[13] Üretim organizasyonu ve planlaması rasyonelleştirilirken işyerinin mekansal düzenlemeleri de kendiliğinden gelmekteydi.
Tuvalet molaları ve buna bağlı düzenlemelerin Taylorize karakterinin temel gerekçesi, ölü zamanı yok etmektir. Bir sermayedar için, işçinin üretim süreciyle ilgili olmayan bireysel veya toplu tüm davranışları ve faaliyetleri, kendisinden “çalınmış” zamandır. Sungur Savran’ın belirttiği üzere ölü zamanın birincil kaynağı, “hattın dengelenmesi” olarak bilinen sorundur; fabrikanın bütünlüğü, kolektif işçinin bütün unsurları birbirlerinin temposuna bağımlıdır. Bir iş istasyonunda bitirilen parça, bir sonraki iş istasyonunun üretim faaliyetinin girdisidir. İkisi arasında uyumlu bir tempo ve ritim yaratılamazsa, ya üretim sürecinde aksamalar olacak ya da istasyonların bazılarında kullanılmayan emek fazlası ortaya çıkacaktır.[14]
Ölü zamanı kontrol altına alarak ortadan kaldırmanın tek yolunun işçinin kas-sinir sistemini kontrol etmekten geçtiğini anlayan sermaye, gözetim sistemleriyle –şimdilik– doğrudan müdahil olamadığı tuvaletler için denetim mekanizmaları geliştirmektedir. Sayaçlı ve kronometreli düzenlemeler, su kaynaklarını işçinin erişiminden uzaklaştırmak, molalar için ücret kesintisi gibi, işçilerin haklarını ve onurlarını zedeleyici arkaik disiplin uygulamaları çeşitlenmektedir. Tuvalet anlarını ölü zamanın başlıca bileşeni kabul eden patronların işçileri temel ihtiyaçlarından yoksunlaştırarak üretimin ve otomasyonun cansız varlıkları gibi kabul etmelerinin tek sebebi şudur: Artık-değerin kaynağı canlı emektir – çişimiz de dahil.
* Kapitalizmi tanımlarken yeni skolastik modalardan birisi belirli bir olgu, metafor ya da biçim üzerinden sıfat getirmektir. Yazımızın konusunun merkezinde tuvalet olduğunu düşününce “kubur” (ayak yolu deliği, lağım deliği) en net gösterenlerden birisi haline gelmektedir.
DİPNOTLAR
[1] William Baldamus, End Of Ideology’dan aktaran Michael Burawoy, Üretim Siyaseti, çev. Çağdaş Gümüşoluk, Notabene Yayınları, 2015
[2] “Say goodbye to comfort breaks! New downward-tilting toilets are designed to become unbearable to sit on after five minutes”, https://www.dailymail.co.uk/sciencetech/article-7801245/Toilets-tilted-downwards-13-degrees-stop-workers-spending-long-loo.html
[3] “İşçi sınıfı tuvalette nasıl rahat eder?”, https://www.evrensel.net/haber/396990/isci-sinifi-tuvalette-nasil-rahat-eder
[4] “Fabrikada su içip tuvalete gitmeyelim diye sebilleri uzaklaştırdılar”, https://ekmekvegul.net/mektup/fabrikada-su-icip-tuvalete-gitmeyelim-diye-sebilleri-uzaklastirdilar
[5] “11 yılda ne değişti?”, https://ekmekvegul.net/kultur-sanat/11-yilda-ne-degisti
[6] “Oppo işçileri: Türk Metal bir arada duran işçiyi dağıttı”, https://www.evrensel.net/haber/452948/oppo-iscileri-turk-metal-bir-arada-duran-isciyi-dagitti
[7] “Kadın güvenlik işçileri: İnsani koşullarda çalışmak istiyoruz”, https://www.evrensel.net/haber/470831/kadin-guvenlik-iscileri-insani-kosullarda-calismak-istiyoruz
[8] “Trendyol Express’te insanlık dışı çalışma: 4 aylık sözleşme, tuvalet molalarında saniye sayıyorlar”, http://umutsen.org/index.php/trendyol-expresste-insanlik-disi-calisma-4-aylik-sozlesme-tuvalet-molalarinda-saniye-sayiyorlar/
[9] “Webhelp işçileri anlattı: 6 saat sıfır mola ile çalışıyoruz”, https://www.gazeteduvar.com.tr/webhelp-iscileri-anlatti-6-saat-sifir-mola-ile-calisiyoruz-haber-1594718
[10] “Amazon workers pee into bottles to save time: investigator”, https://nypost.com/2018/04/16/amazon-warehouse-workers-pee-into-bottles-to-avoid-wasting-time-undercover-investigator/
[11] Bkz. Frederick Winslow Taylor, The Principles of Scientific Management, New York: W.W. Norton, 1967, s. 39.
[12] Sungur Savran, “Yalın üretim ve esneklik: Taylorizmin en yüksek aşaması”, Devrimci Marksizm, No. 3, s. 141.
[13] Sigfried Giedion, Mechanization Takes Command, New York: Oxford University Press, 1955, s. 98.
[14] Sungur Savran, “Yalın üretim ve esneklik: Taylorizmin en yüksek aşaması”, s. 147.
Görsel: Amazon şirketinin işçilere, çalışırken pet şişelere işemeyi dayattığının ortaya çıkması üzerine yapılan grafik.