Küresel kapitalizm 2008-09 sonrasında durgunluk eğilimlerine çözüm bulamadı. Kapitalizm içinden alternatif üretme çabaları bu nedenle artarak devam edecek. Ancak sermayeyi ikna etmek üzere, yeni bir sermaye birikimi düzlemi yaratmak üzere tartışıldığında Yeşil Yeni Anlaşma’nın yaldızları dökülüyor.
Küresel tartışma düzleminin 1930’ları sıklıkla hatırlattığı son yıllarda üretkenlik düşüşünün devam etmesi ve küresel toparlanmanın görülmemesi nedeniyle yapılan öneriler 1930’ların terimlerini sıklıkla kullanıyor. En son, geçtiğimiz hafta yayımlanan UNCTAD 2019 raporu Küresel Yeşil Yeni Anlaşma çağrısında bulunurken ekonomik buhran ve çevresel çöküş tehditlerine karşı harekete geçme çağrısında bulundu.
Sermayedarların “rantçı kapitalizm herkese zarar veriyor” gibi bir düşünceyle kârlarından feragat etmeye ve çevresel tahribatı azaltmaya kendiliklerinden karar verdiği bir örnek tarihte bulunmuyor. Kapitalistlere rağmen kapitalizmi kurtarmaya kalkanlar başarısızlığa mahkûm. Ancak ve ancak başka bir çıkar setini kapsamlı bir toplumsal hareketlenmeyle destekleyen öneriler pratik çözümler geliştirebilir, önümüzdeki felaketler karşısında yaşamsal destek sunabilirler. Küresel iklim grevinin gösterdiği üzere son derece çarpıcı bir mücadele serpiliyor gelişiyor. Hareketin önündeki en büyük engellerden biri ise yeşil bir ekonomiye geçişin ne anlama geldiği ve nasıl finanse edileceği.
YUMUŞAK KARIN MI?
ABD seçim düzlemine gireli çok oldu. Değişim vadeden Demokrat aday adaylarının temel kamusal hizmetler ve eşitsizlikleri derinleştirerek devam eden ekonomik büyüme karşısında alternatif önermeleri gerekiyor. Bu yılın şubat ayında Kongre’ye verilen Yeşil Yeni Anlaşma teklifi bir yol açtı. Seçim kampanyası boyunca çeşitli vesilelerle gündeme gelecek olan Yeşil Yeni Anlaşma’ya dair Bernie Sanders ayrıntılı ve ABD müesses nizamının yüreğini yine hoplatan bir planı ağustos ayında açıkladı.
Sanders vergiler ve tasarruflar yoluyla 10 trilyon dolara yaklaşan bir imkân yaratmayı, özel yatırımlarla birlikte 16 trilyonu aşan bir yatırım planı uygulamayı öneriyor. Üretkenlik seviyesine ve ABD’de gereken altyapı yatırımları ihtiyacına yanıt üretme kaygısı da plan içinde görülüyor. Bu kapsamlı planda kaynak esasen askeri harcamalar azaltılarak, vergiler artırılarak ve fosil yakıt endüstrisi cezalandırılarak yaratılacak.
Yukarıda değindiğim UNCTAD raporu ise Yeşil Yeni Anlaşma finansmanı sorununun bir nevi yumuşak karın olduğunun farkında. Küresel çapta vergi düzenlemeleri, küresel eşitsizlikleri giderecek yeni kaynaklar yaratılması için merkez ülkelerin elini cebine atması ve tasarruf çağrısında bulunan rapor yine de bir adım öteye gidiyor. İklim değişimine karşı mücadelede finansman sorununa dair olarak önerdikleri yollar arasında Merkez Bankalarının bu alanda işbirliğini geliştirmesi ve devlet bankalarını kullanmak da yer alıyor.
FİNANSMAN SORUNU ÇÖZÜLEBİLİR Mİ?
Aslında yeşil ekonomiye geçiş konusu 21’inci yüzyılın başından bu yana giderek önem kazanan bir gündem. “Sürdürülebilir kalkınma hedefleri” içinde son dönemde öne çıkmasının arkasında iklim kapitalizminin sunduğu yeni piyasalar da yatıyor. İklim değişimine karşı mücadeleyle ilişkili tahvillerin hacminin 2018’de küresel ölçekte 1,45 trilyon dolara ulaşmış olmasının gösterdiği üzere bu niş piyasa yeni bir getiri kapısı arayanlar kadar, altyapı projeleri finansmanı derdindeki politika yapıcılar için de önem taşıyor.
Ancak devasa sorunlar karşısında özel finansal kuruluşların kâr amaçlı faaliyetleri yeterli derman sağlayamıyor. Küresel ölçekte varlıklarına göre sınıflandırdığımızda bankacılık sektörünün yüzde 80’ini kaplayan özel bankaların iklim değişimiyle ilgili projelere sağladığı finansman kadarını, varlıkları bakımından küresel piyasanın yüzde 20’sini kaplayan devlet bankaları da sağlıyor. Yüksek getiri peşindeki özel finansman kuruluşlarının egzotik iklim türevlerine dalmasını seyre dalmak ya da iklim değişimine karşı mücadeleyi özel ellere bırakmak intiharla eşdeğer.
Çözüm kâr amacını her şeyin önüne koymayan finansal kuruluşlar yaratmak ve bunları savunmaktan geçiyor. Devlet bankalarını kullanmak ya da yeni bankalar inşa etmek bu anlamda bir adım olabilir. Ancak bu kurumların tabandan denetlendiği bir demokratik karar alma mekanizması yaratılmadığı müddetçe yaratılan “kamusal” finansal kuruluşların özel çıkarlara teslim olmasını engellemek mümkün olmayacak. Bankacılık sektörünün üçte birini kaplayan devlet bankalarının özel çıkarlara ve AKP’nin kısa erimli projelerine teslim edildiği Türkiye bu anlamda kötü örneklerin başında geliyor.
NASIL YAPMALI?
Londra Üniversitesi, SOAS’tan Dr. Thomas Marois ile gerçekleştirdiğimiz son çalışmada bu sorunların üzerine giderek bir yaklaşım geliştirmeye çalıştık. İklim değişimine karşı mücadelede kamu yararını ön planda tutan finansal araçlara sahip olmak gerektiğini ve bu bağlamda devlet bankalarının kullanılabileceğini düşünüyoruz. Ancak, kâr amacına göre değil bazı temel ilkeler üzerinden işleyen bir kamusal finansal kuruluşun amaca hizmet edeceğini düşünüyoruz. Bu ilkeler 1) adil bir yeşil geçişe destek sunma 2) finansal sürdürülebilirlik ve 3) demokratik karar alma.
ABD üzerinden geliştirdiğimiz tartışmada Yeşil Yeni Anlaşma’nın finansman sorununun kamusal ve demokratik finans aracılığıyla çözülebileceğini ileri sürüyoruz. Dolayısıyla özel sermayeyi ikna etmeye odaklanmış bir iklim mücadelesi değil, kamusal kaynakları belirli ilkeler doğrultusunda seferber eden bir mücadele hattını savunuyoruz. Böyle bir girişimin daha geniş kapsamlı dönüşümün parçası olarak anlamlı olacağını ekliyoruz.
Devlet mülkiyetindeki bir yeşil yatırım bankası bütün kapasitesini yenilenebilir temiz enerji, iklim değişimine karşı mücadele hedeflerini tutturmaya destek olacak altyapı projelerini finanse etmek için kullanmalı. Aynı zamanda şeffaf, hesap verebilir bir işleyişe sahip olmalı. Ancak, geniş toplum kesimlerinin temsilcilerinin söz sahibi olduğu denetim süreçleri altında faaliyet gösteren, karar alma süreçlerinin mümkün olan en küçük birime kadar devredildiği bir işleyiş böyle bir bankanın kendi ilkeleri doğrultusunda faaliyete devam etmesini sağlayabilir.
Finansal sürdürülebilirlik bu bağlamda her daim kâr elde eden bir kredi politikası değil, kamusal fayda doğrultusunda kaynakların mümkün olan en verimli şekilde kullanılması anlamına geliyor. Bir yeşil banka zarar edeceği bir projeyi destekleyebilir. Başka faaliyetlerinden elde ettiği geliri kritik ve fakat zarar edeceği alanlara aktarabilir. Başka finansal kuruluşları, yerel yapılanmaları destekleyerek onların ihtiyaçları doğrultusunda kredi politikasını sürdürürken temel kriter kamu yararına faaliyete devam etmektir.
TARTIŞMA DERİNLEŞECEK
Küresel kapitalizm 2008-09 sonrasında durgunluk eğilimlerine çözüm bulamadı. Kapitalizm içinden alternatif üretme çabaları bu nedenle artarak devam edecek. Ancak sermayeyi ikna etmek üzere, yeni bir sermaye birikimi düzlemi yaratmak üzere tartışıldığında Yeşil Yeni Anlaşma’nın yaldızları dökülüyor. Bu tarz reformlar zenginlerin servetine el uzatmaktan çekinirler, özel finansmana mahkûmiyet sorununa çözüm getirmezlerse başarı şansına sahip değiller. Yeşil ekonomiye geçiş kapitalizmi kurtarmak değil, insanlığı ve dünyayı korumak anlamına gelmeli.
UNCTAD raporunun çevresel felaketlerden kurtulmak için Merkez Bankalarını ve devlet bankalarını kullanma önerileri anlamlı, ancak demokratik denetim, kamusal finans anlayışı ve ilkesel bir çerçeve olmadığı müddetçe iklim değişimine karşı finansal hamlelerin iklim kapitalizmi tarafından massedilmesini engellemek mümkün görünmüyor. Kamusal faydayı her daim ön planda tutacak, finansı demokratikleştirecek müdahalelere ihtiyacımız bulunuyor. Kamu yararı doğrultusunda kamunun hizmetinde çalıştıracağımız kurum ve mekanizmalar inşa etmek için uğraşmayı erteleyecek vakit bulunmuyor.
Not: Bu yazı 4 Ekim 2019’da gazeteduvaR’da yayımlandı.