AKP, kendi kuralsız sermaye ve piyasa yancılığının, kendi kontrolünde olmayan bazı sonuçlarıyla da karşılaşıyor. Bu sonuçlardan biri, sermaye sınıfı içindeki çıkar farklılıklarının, artık ideolojik, dinsel, kültürel saiklerle açıklanamaz oluşudur. ‘Anadolu sermayesi’nin, orta ve küçük kapitalistlerin sınıfsal-siyasal temsilinin kimsenin tekelinde olmadığı yönünde bir mesaj da çıkmıştır TÜSİAD’daki yönetim değişiminden.


HAKKI ÖZDAL

TÜSİAD, 29 Mart günü gerçekleştirdiği Olağan Genel Kurulu’nda yeni başkanını seçti. Eski başkan Simone Kaslowski bu görevi 2019’dan beri sürdürüyordu –ki 2019’un TÜSİAD ve onun temsil ettiği sermaye kesimlerinin politik pozisyonu açısından önemli bir tarih olduğunu not düşmeli. Hem 2019’un özel önemine hem de TÜSİAD (ve tabii TÜRKONFED) başkanlarının değişimine ilişkin daha kapsamlı bir tartışmayı bir başka yazıya bırakarak, her iki örgütte görevi devralan yeni başkanların profiline kısaca bakmakta yarar var. Zira bu iki portrenin nesnel özellikleri, daha kapsamlı bir tartışma için de ilham verici olabilir gibi görünüyor.

Elbette üzerinde en çok durulan TÜSİAD başkanının değişimi oldu. Bazı holding patronlarının ismi konuşulurken büyük sermayenin üzerinde uzlaştığı ismin, İstanbul Sanayi Odası’nın 2020 tarihli son “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu” [İSO 500] anketinde 362. sırada yer alan Ode Yalıtım şirketinin patronu Orhan Turan olması dikkate şayan. Orhan Turan’ın başkanlığını dikkat çekici hale getiren bir başka nokta daha var. Turan, TÜSİAD başkanlığına seçildiğinde, Türkiye çapında 50 binin üstünde üyesiyle orta ve küçük ölçekli sermayenin en büyük ve en yaygın örgütü olan Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nun (TÜRKONFED) başkanıydı.

TÜRKONFED, 26’sı bölgesel, dördü sektörel düzeyde toplam 30 federasyonu ve 284 sanayici ve işadamı derneğini (SİAD) birleştiren çok geniş bir konfederasyon. Bugünkü formuna gelişi 2005 yılını bulsa da kendi yayınladıkları tarihçenin de teyit ettiği üzere kökleri 1990’a uzanıyor. 1990 yılının ‘İslami sermaye’ olarak anılacak MÜSİAD’ın da kuruluş yılı olduğunu hatırlatmakta yarar var. “Müslüman” sözcüğünün sesine de göndermeyle MÜSİAD’ın kurulduğu tarihin TÜRKONFED’in de orijini olması basit bir tesadüf değildir. Bu denk geliş, büyük burjuvazinin daha küçük kapitalistleri yönetme ve kendi yüksek çıkarları doğrultusunda seferber etme konusundaki kararlı iştahıyla birlikte düşünüldüğünde daha anlamlı sonuçlar çıkarılabilir. TÜRKONFED, tüm Anadolu’da bizzat TÜSİAD tarafından desteklenen bir orta ve küçük kapitalistler örgütü olarak, TÜSİAD ile MÜSİAD arasında Anadolu sermayesinin denetimi ve kontrolü rekabetinin sonuçlarından da biri olarak görülebilir. Dolayısıyla, karikatür bir tabirle söylersek, “yavru patronlar kulübü” TÜRKONFED’in başkanının TÜSİAD başkanı olması, 90’lardan günümüze gelen süreçte Türkiye kapitalizmindeki yapısal değişimler ve farklı sermaye fraksiyonları arasındaki çıkar farklılaşmaları ve gerilimlerin bir sonucu ve İstanbul burjuvazisinin ‘politik’ bir hamlesi olarak da değerlendirilmelidir.

Orhan Turan’ın 80’li yıllarda, Enka’da makine mühendisi olarak çalışırken askere gitmesinin ardından, Laleli’de, 20 metrekarelik bir ofiste, üç ortaklı bir küçük girişimle başlayan hikâyesi, 1988’de bu şirketin hisselerini tek başına almasıyla yön değiştirirken, kendisine de bugünkü noktaya varmasını sağlayan ‘örnek girişimci’ unvanını kazandırıyor. (1) TÜSİAD’ın önceki başkanlarını da bünyesinden çıkaran büyük holdinglerinin 1950’li yıllarda geçtiği bir yol bu ve halen kat edilebilir bir yol olduğunu göstermesi bakımından da anlam yükleniyor olmalı. Bir kapitalist olarak Orhan Turan’ın kişisel kariyeri, onu Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu ekonomik sorunlar nedeniyle ağır risklerle karşı karşıya olan bir sermaye kesiminin üyesi olarak düşündüğümüzde ise daha çok ‘önem’ kazanıyor. Geçtiğimiz eylül ayından itibaren, özellikle faiz politikası ve döviz kurundaki hareketler gibi başlıklarda popülerleşerek yükselen model tartışması, Erdoğan ve çevresindekiler tarafından “ihracatçı KOBİ’lerle ‘faiz lobisi’ büyük sermaye” arasındaki bir gerilim gibi sunulmuştu. Büyük sermayenin buna yanıtı ise “Geleceği İnşa” programıyla dile getirilen, Avrupa Yeşil Mutabakatına ve dijital dönüşüme dayalı rasyonel bir büyüme modeliyle “akla ve bilime aykırı, liyakatsiz ellerce yönetilen” bir sapma arasındaki mücadele gibi görüldü. Hükümet, faiz ve döviz politikasını, küçük ve orta kıyım kapitalistlerin stratejik çıkarlarını gözeten bir zeminden hareket ettiğini söyleyerek savundu. Erdoğan bunu yatırım-üretim-ihracat –istihdam esaslı, cari fazlaya dayalı büyüme olarak formülleştirdi. Ancak aradan geçen süre, ihracatçı sektörler için de umulan avantajları yaratmadığı gibi Rusya’nın Ukrayna operasyonu daha uzun vadeli bir belirsizlik tüneli kazdı. Tüm bu süreçte tutumunu değiştirmeyen ve ısrarla akla [neoliberal ortodoksiye] dönüş çağrılarını yineleyen büyük sermayenin kurmay örgütünün başına şimdi eski TÜRKONFED başkanının geçmesi bu açıdan da anlamlıdır. İstanbul sermayesinin, fiziki ve entelektüel etki alanını, zaten yanında olan burjuva iktisatçıların yanı sıra kapitalizmin deste boy aktörlerini de kapsayacak şekilde genişletme arayışında mı olduğu, tartışmaya değer bir soru haline geliyor. Nitekim 9 Mart’ta düzenlenen bir etkinlikte selef TÜSİAD başkanı Simone Kaslowski’den sonra söz alan Orhan Turan, sanki tam da Erdoğan yönetiminin “Yeni Ekonomi Modeli”nin yaslandığını söylediği kesimler adına konuşuyor gibiydi:

“Faiz indirme politikasının ve rekabetçi kur politikasının bir sonucu olarak enflasyon çok yüksek oranlara çıktı ve kendimizi yüksek kur, yüksek faiz, yüksek enflasyon sarmalının içerisinde bulduk. Bu tablo, Türkiye’nin üreten, yatırım yapan, istihdam yaratan kesimlerini, başta nakit akışı, işletme sermayesi ve finansmana erişim olmak üzere pek çok alanda ciddi ölçüde zorlanıyor.” (2)

Bu arada Orhan Turan’ın firmasının, gerek içeride gerekse dışarıdaki altyapı ve inşaat projelerinde pek çok devlet (ya da devlet bağlantılı) işte yüklenici olduğunu da not etmeli.

* * *

Turan’ın TÜSİAD başkanı olmasıyla boşalan TÜRKONFED başkanlığına ise oy birliğiyle Süleyman Sönmez seçildi. Şu satırlar, TÜRKONFED’in internet sitesinde yer alan kısa biyografisinden alınma:

“1992 yılında Almanya’da kurduğu Sönmez Textil GMBH ile uluslararası alanda da iş hayatına devam etti. Aynı zamanda Süleyman Sönmez STS Group Yapı Sistemleri Ltd. Şti.’yi kurdu.

1999-2002 döneminde Adana Genç İşadamları Derneği (AGİAD) Yönetim Kurulu Başkanlığı, 2000-2002 döneminde Türkiye Genç İşadamları Konfederasyonu Başkan Vekilliği, 2011 yılında Adana Sanayici ve İşadamları Derneği (ADSİAD) Yönetim Kurulu Başkanlığı görevine [seçildi].”

Tekstil ve esasen inşaat… 90’larda başlayan bir girişimcilik hikâyesi… AKP iktidara gelmekteyken, Adana gibi, içinde hem İstanbul hem de Denizli, hem Kocaeli hem de Antep’ten kesitler taşıyan, büyük ve orta-küçük sermayenin fiziken de bir arada olduğu bir büyük kentte, işadamı örgütlerinde faal bir jön-burjuva…

Türkiye’de en etkin sermaye fraksiyonunun hem karargâh örgütünde hem de alt ocağında, biyografik desenleri benzeyen isimlerin başa gelmesi tesadüf olmamalı. AKP işçi sınıfının, bütün bir 90’lara yayılan siyasal şiddetin basıncıyla kuşatılmış ve art arda gelen krizlerden yenik çıkarak güçsüzleşmiş olduğu koşullarda iktidara geldi. Bu koşullardan yararlanarak emeğin kazanımlarını, toplumun birikimlerini tasfiye etti; kuralsız, keyfi bir emek rejimi kurdu. Bunlar, sermayenin tüm kesimleri için, TÜSİAD için de MÜSİAD için de TÜRKONFED için de işlevseldi. Hepsi, çalışanların haklarına yapılan ağır saldırılar sonucu artan sömürü ve kâr oranlarıyla büyüdü. ‘Girişimcilerin’ başarı ve hızlı büyüme hikâyelerini, bu kapitalist peri masallarını ortaya çıkaran asıl faktör buydu.

Siyaseten AKP’nin eşlik ettiği emek karşıtı, kuralsız sömürüye dayalı büyüme döneminin tüm aktörleri, bugün Türkiye kapitalizminin yönünün ne olacağına ilişkin iki siyasal-iktisat kampına bölünmüş görünüyor. Bu yönün tespiti konusunda etkin güç odakları olan sınıf örgütlerinin başına, tam da AKP döneminde büyüyerek kapitalistleşmiş ‘girişimcilerin’ geçmesi ilginç bir tablo oluşturuyor. AKP, kendi kuralsız sermaye ve piyasa yancılığının, kendi kontrolünde olmayan bazı sonuçlarıyla da karşılaşıyor. Bu sonuçlardan biri, sermaye sınıfı içindeki çıkar farklılıklarının, artık ideolojik, dinsel, kültürel saiklerle açıklanamaz oluşudur. ‘Anadolu sermayesi’nin, orta ve küçük kapitalistlerin sınıfsal-siyasal temsilinin kimsenin tekelinde olmadığı yönünde bir mesaj da çıkmıştır TÜSİAD’daki yönetim değişiminden.

Tüm bu tartışmalar açısından yeni TÜSİAD başkanının, geçen yıl verdiği bir röportajda söylediği sözler ilgi çekici. Orhan Turan, sermaye örgütlerindeki faal durumuyla ilgili olarak, “30 yıldır sivil toplum kuruluşlarında çalışıyorum. Tabir caizse aklımın zekâtını veriyorum” diyor. (3) Turan’ın kullandığı ‘aklın zekâtı’ kavramındaki burjuva kibri apaçık ortadadır; ama belli ki zekât sözcüğünün dinsel tınısından bir gölge gibi yararlanarak bu kibri örtmek istemektedir ve içinde oluştuğu döneme ne kadar uyumlu olduğunu bir çırpıda gösteriverir böylelikle. ‘Fazla mal’lardan verilen ‘zekât’ o malların birikim sürecindeki sömürüyü gölgelediği oranda güncel anlamda dinseldir zaten.

Aynı açıdan ilgi çekici olan bir başka jest, yeni TÜRKONFED başkanının, TÜSİAD’a uğurladığı eski başkana, Atatürk’ün Adana Çiftçiler Birliği’ni ziyaretinde çekilen fotoğrafının bir kopyasını hediye etmesi olmuştur.

Fazla akıldan verilen zekâtlar ve Gazi Paşa ikonografisi… Bu hibrit burjuvazi, tam da geride kalan 30 yılın bir sentezi olarak, Türkiye kapitalizminin yönetiminde sözünü güçlendiriyor. Bu açıdan TÜSİAD’daki görev değişiminin sözgelimi TOBB çatısı altında ne tür sonuçlar yaratacağını gözlemlemek önemli olacaktır. Ama çok uzayan bu yazıyı, hediye fotoğraf karesinde görülen gezisinde bir çiftçinin Mustafa Kemal’e söyledikleriyle bitirmeli. Lozan müzakereleri sürerken, Mart 1923’te yapılan bu gezide, Kadıköylü Ramazan Ağa isimli çiftçi şunları söyler:

“Paşam neydi o günler… Bizler çalışır çabalardık. Güneşin altında toz içinde, toprak içinde çoluğumuzla çocuğumuzla didinirdik. Bir gün gelir hükümet adamı bütün kazançlarımızı sopayla elimizden alırdı. Askere giden bizlerdik, vergiyi veren bizlerdik, fukaralıktan kurtulmazdık…” (5)


(1) Orhan Turan detayları geçtiğimiz temmuz ayında Dünya gazetesine verdiği bir röportajda anlatıyor:

https://www.dunya.com/ekonomi/ode-yalitim-yonetim-kurulu-baskani-orhan-turan-aklimin-zekatini-veriyorum-haberi-628344

(2) https://www.turkonfed.org/tr/detay/3684/rusya-ukrayna-savasi-turkiyenin-ekonomik-kirilganligini-artiriyor

(3) Turan, Dünya gazetesindeki aynı röportajında söylüyor bu sözleri:

https://www.dunya.com/ekonomi/ode-yalitim-yonetim-kurulu-baskani-orhan-turan-aklimin-zekatini-veriyorum-haberi-628344

(4) https://twitter.com/Ssonmez01/status/1508828494477811715?s=20&t=KJ8G7LyonQakPDSYT3QxRQ

(5) Erdem Çanak, Atatürk’ün Adana Ziyaretleri, Atatürk Araştırmaları Dergisi, 2014, Cilt 30, Sayı 90, 49


Fotoğraf: Twitter / @turkonfed


 

Bu içeriği paylaş: