Putin’in oligarklar mücadelesi, daha doğru bir tanımla kontrol altına alma süreci Rusya’da yerleşik hale gelecek olan kapitalist modele dönük öncü ipuçları barındırıyordu. Siyaseti adeta vesayet altına almış 21 kişilik ekip, Rusya’nın petrolden metallere uzanan değerli maden ve metanın da sahipleriydi. Bu sahiplik ilişkisi, halka ait olanın gaspını temel alan uyanıklık, el çabukluğu ve ağların içinde olmaya dayanıyordu.


MÜHDAN SAĞLAM 

Bugün Rusya’nın en zenginlerinin isimleri, Forbes’in her yıl yayınlandığı sayılı zenginler listesinde ismi baş köşede yer alıyor. Bu köşe aynı zamanda aslında Rusya’da bir hesaplaşma olmadığının da tescili. 2022’den var olan manzara bakıldığında görülen şu: Bazı ibretlikler dışında kimsenin varlığına el konulmadı. Hatta oligarkların Putin döneminde daha da güçlendiği sır değil. Bir örnekle duruma bakalım. Bir önceki yazıda Yukos’a el konulması ve sonrasında oligarkların yeni bir sözleşmeye zorlandığından bahsetmiştik. 2004’teki bu sözleşmeden yaklaşık 8 yıl sonra Rusya’da yine Rosneft’in başrolde olduğu bir millileştirme süreci yaşandı. Ancak bu sefer ne devlet varlıklara el koyuyor, ne de özel mülkiyetin güvencesine dönük eleştirileri yükseliyordu. Moskova 2003’teki el koyma sürecinde gelen eleştirilerden ders almıştı. Kapitalist kurallara uyulduğu sürece oligarklara ne olduğu sorun değildi. 2012’de müzakereleri başlayan 2013’te son bulan bir millileştirme süreci Rusya’daki kapitalizm konusunda fikir verecekti.

Rusya’nın en büyük petrol şirketlerinden Tümen Petrol Şirketi (тюменская нефтяная компания) ve BP’nin yüzde 50 hisseye sahip olduğu TNKP-BP firmasını Rosneft bünyesine kattı. Bunun için Mikhail Fridman’ın başında olduğu Alfa Gruba 27.7 milyar dolar, BP’ye Rosneft’in yüzde 19.5 hissesinin yanında 16.65 milyar dolar ücret ödendi.  Rusya’da kapitalizmin kurallarına riayet eden bir pratik yaşandı. Ancak burada dikkate çekici iki faktör var. İlki artık oligarkların uhdesinde olan varlıklar onların kabul edilmiş, el koyma uygulaması zorunlu olmadıkça gündemden düşmüştü. İkincisi bir devlet şirketinin hızla Rusya’daki özel şirketleri bünyesine katma çabası. Rosneft neden önce Yukos, ardından TNK-BP, üç yıl sonra da Basneft’i alıyordu.

Rosneft’in bu hamlesini tek başına şirkete mâl ettiğimizde ortaya tekel kurmak isteyen bir şirket imajı ortaya çıkıyor. Oysa Rosneft’in yaptığı Rusya’da yerleşik hale gelen kapitalizmin pratikleriydi. Peki neydi o kapitalizm?

Rusya’da siyasi iktidarın dikey bir şekilde örgütlenmesi (power vertikal), merkezde başkanın olduğu silovikiler olarak anılan daha çok güvenlik ve savunma sektöründen gelen ve ekonomide devletin baskın tutumunu savunan milliyetçiliği baskın olan grupla St. Petersburg grubu olarak bilinen daha çok piyasacı bir modele yaslanan yer yer Batıcı savları olan grup arasında bir dengenin sağlanmasına dayandı. Putin ya da başkan sadakat bağının baskın olduğu bu modelde daha çok denge unsuru olarak görüldü. Buna bir de baskın parti olarak tanımlanabilecek bir siyasi model eklendi. Baskın parti modelinde, seçimler düzenli ve çok partili bir şekilde yapılır. Ancak Rusya’da Duma’yı elinde tutacak olan baskının partinin iktidarı için devlet imkan ve kaynakları seferber edilir. Görünürde düzenli seçimlerin olması, çok partili hayat demokrasiye dönük bir imaj yaratsa da vitrinden öteye geçildiğinde aslında baskın partinin geriletilmesinin, neredeyse devletle rekabet etmek anlamına geldiği görülür. Tam da bu nedenle Rusya’da baskın parti statüsünden olan Birleşik Rusya Partisi (Единая Россия- BRP), aşılmaz bir rakip, geçilmez bir kaledir. 2001’deki kuruluşundan günümüze kadar da Duma’da Birleşik Rusya geçilememiştir. Nitekim bu baskın statü yalnızca parlamentoda değil, yerelde de karşılık buluyor. Örneğin Rusya’da görev alan eyalet valilerinin nerdeyse yüzde 90’nı BRP mensuplarından oluşuyor.

Tepede başkanın, parlamentoda baskın partinin egemen olduğu bu sistemin ekonomi politikası ya da modeli de bu yapılanmayla uyumludur. Rusya 1990’lardaki kapitalist dayatmalardan dersler çıkarmıştır. Ancak burada sorun kapitalizmin kendisinden ziyade dayatılan modeldir. Tam da bu nedenle Rusya kapitalist nitelikleri dışlamayacak bir modelle yoluna devam eder.

Rusya’da var olan kapitalist model büyük oranda otoriter kapitalizm olarak tanımlanır. Bu modelde gücün küçük bir elit grupta kaldığı, sermaye birikimini hiyerarşiye bağlayan ve ekonomik rantı yüksek olan sektörlerin ön plana çıkması amaç edinilir. Devletin ekonomik üretim ve bölüşüm sürecinde üstlendiği bu aktif rol, bu modelin devlet kapitalizmi olarak isimlendirilmesinin gerekçesidir. Benzer biçimde devlet, yasaklama ve teşvik politikası araçlarıyla hangi sektörlerin destekleneceği, hangilerinin geri planda kalacağı, yabancı yatırım politikasının şartlarını düzenleyerek neoliberalizmde görülen serbestleşme politikasını, şartsız kabul etmek yerine yeniden düzenler. Buna örnek olarak, Rusya’da enerji başta olmak üzere bazı alanlarda yabancı ortaklıklarda yabancı ortağın sahip olacağı payın % 25 ile sınırlandırılması verilebilir.

Değinilen modelin piyasa mekanizmalarını tamamen dışlamaması, fiyatların birkaç sektör haricinde arz talep dengesine göre belirlenmesi, kamulaştırmanın yanında yer yer özelleştirme pratiklerinin sürdürülmesi, devletin bazı şirketleri kamulaştırmak yerine kendisine sadık olduğunu düşündüğünü isimlerde tutması, toplu bir kamulaştırmadan kaçınması söz konusu modeli 1970’lerde görünen devlet kapitalizmi modellerinden ayırıyor.

 

Bu yeni devlet kapitalizminin bir diğer özelliği, küresel kapitalizme eklemlenirken, neoliberal modelden farklı özellikler taşımakla beraber, sisteme meydan okumaktan uzak olmasıdır. Otoriter kapitalizmde devlet, neoliberal devletten farklı olmakla beraber, özel mülkiyeti hukukla garanti altına alır, yatırım ve işbirliği alanlarında kendi hukuku yerine tahkim süreçlerini kabul eder, parasal disiplin ve ödemeler dengesinde uluslararası kurumların ve kuralların varlığını tanır. Dahası Dünya Ticaret Örgütü, IMF, Dünya Bankası gibi Bretton Wood Sistemiyle ortaya çıkan liberal düzenin disipline edici kurumlarına üyeliği reddetmez, ancak BRICS gibi alternatif oluşumları da ya kurar ya da katılımcı olabilir.  Küresel ilişkilerinde birikim modelinde küresel rezerv birimi olarak görülen doların varlığını kabul eder. Bu çerçevede bu modelin liberal düzene doğrudan meydan okuduğunu iddia etmek güçtür. Ekonomik ve küresel sistemle ilişkisi aktarılan bu devlet kapitalizmine otoriter denmesinin nedeni, yukarıda Rusya özelinde tanımlanan siyasal sistemdir.

Rus ekonomisinde petrol başta olmak üzere enerji kaynaklarının oynadığı bu kritik rol, devlet-piyasa ilişkilerinin gelişimini anlamak açısından da önemlidir. 2000’lerden itibaren Rusya’da devlet dikey entegre şirketlerle (üretimden dağıtıma tüm ara kademeleri elinde tutan şirket modeli) ulusal piyasada baskın bir aktör haline gelmiştir. 1990’lara damgasını vuran sert özelleştirme politikalarıyla devletin piyasadan adım adım silinmesi hedeflenmişken, 2015’te devletin piyasada sahip olduğu payın % 55’e çıkmış olması bunun önemli bir göstergesidir. Benzer biçimde Rusya işgücü piyasasının yüzde 30’u da 2015  yılı itibariyle yine doğrudan devlet kontrolünde olan alanlarda çalışmaktadır. Yine, 2005’te özel bankaların Rusya bankacılık sektöründeki payı % 70 iken, bu pay 2015’te % 50’ye gerilemiştir. Bankacılıkta devletin yükselişi, devlet kontrolünde olan şirketlerin kolayca kredi almasını sağlayarak kendi sektörlerinde büyümelerini sağlamıştır. Bu dönemde devlet, sadece kendi payını artırarak piyasası kontrol etmemiş aynı zamanda özellikle enerji sektöründe Lukoil, gaz sektöründe Novatek gibi iktidara yakın şirketlerle piyasayı kontrol etmeye devam etmiştir.

Sonuç olarak siyasi modelle desteklenen ekonomik modelde oligarklar önce siyasi itaate ardından sistemle entegre olacak şekilde destekleyici bir tutum almaya davet edilir. Davete icabet edilmediğinde kendilerine Yukos örneği hatırlatılır. Oligarklar bu yeni modeli varlıklarının güvenceye alması şartıyla kabul etti. Tam da bu nedenle TNKP-BP’de Fridman’a şirketi için ön görülen meblağ devlet kasasından yani Rusya’ya ait olan yine Rusya’nın vergisiyle devlete katılır. Bir başka oligark metallerin kralı Oleg Deripaska’nın servetinin yıllar içinde 13 milyar dolara çıkması sorun teşkil etmez, oysa aynı Deripaska’nın 2005’teki serveti 5.5 milyar dolardır. Yaklaşık 15 yılda 2,5 kat artış yaşar. Nitekim Deripaska’nın şirketine 2008’de batılı bankalara borçlarını ödemesi için verilen 4,5 milyar dolarlık kredi servetinin atışında da devletin konumunda da durumu billurlaştıran bir örnek sunar.

Medyatikliğiyle dikkat çeken Roman Abramoviç Rusya’da iktidar-devlet ile oligarklar arasındaki ilişki konusunda önemli bir örnek sunar. Diğerleri kadar kirli bir mazisi olan Abramoviç, yatları, futbol takımları, skandalları kadarıyla göz önünde olsa da kurulu sistemin dışında yer almaz, sadece abartıya kaçar. Onu diğerlerinden ayıransa valilik yapmasıdır. 2003-2008 arasında Abramoviç’in valisi olduğu Çukotka’ya kendi servetinden 1.3 milyar dolar harcama yaptığı söylenir. Elbette katkısı olmuştur bölgeye ancak açık olan kepçeyle geleceği kesin değilse oligarkların servetlerinden bir ruble bile harcamadığı. Örneğin aynı dönemde Rusya’nın Arktik bölgesindeki ileride yürüteceği faaliyetler için Abromoviç’in rol üstlendiği görülecektir. Örneğin Fridman gibi Abramoviç’te petrol şirketini bir devlet şirketine satar. Fridman’dan farklı olarak sahnede Rosneft değil, Gazprom vardır. Abramoviç 1995’teki özelleştirme dalgasında 250 milyon dolara aldığı Sibneft’i 13 milyar dolara  Gazprom’a satar. Yani şirketin değeri 10 yılda 50 kattan fazla artmıştır(!). Nitekim Abramoviç 1995’te Sibneft’i almak için yolsuzluğa bulaştığını da kabul eder. Söz konusu dönemde yapılan soruşturmada Abramoviç’in bu şirket almak için rüşvet verdiği ve şirketin aslında 3 milyar dolar gibi bir meblağa satılması gerektiği kayıt altına alınır. Ancak Kremlin 2005’te bunu Abramoviç’e sormaz, onun yerine karlı bir satış yapmasını sağlar. Bugün de Abramoviç yaptırıma uğrayacak kadar Kremlin’in ile yakın ilişkiye sahip.

Özetle Putin’in iktidarının oligarklarla olan ilişkisi ve oluşturulan model, oligarkların dışlanması veya hesaplaşmaya dayanmaz. Tam aksine oligarklar bu sistemin sacayaklarından biridir. Otoriter kapitalist model Rusya’da yürümekte, oligarklar zenginleşmekte, iktidar sahipleri güçlerini konsolide etmekte… Bu noktada ezilense 1990’lara göre daha iyi durumda olmakla yoksullaşmaya devam eden Rusya halklarıdır.


Fotoğraf: Putin Dünya Ekonomik Forumu’nda, by World Economic Forum, (CC BY-NC-SA 2.0)


Putin’in oligarkları: İnşa süreci-I

Bu içeriği paylaş: